Yıllar önce devletin en yüksek katlarından dillendirilen ve absürd -bir o kadar da ironik- biçimde kürtajı Uludere ile eÅŸitleyen yaklaşım, aradan geçen zaman içinde geliÅŸtirilen eril iktidar söylemleri ve pratikleriyle pekiÅŸtirildi. Kadın bedeni ve emeÄŸine yönelik üretilen cinsiyetçi politikalar, kadını toplumsal yaÅŸamda ikincilleÅŸtirme ve kadın bedeni üzerinden hayal edilen yeni toplumu inÅŸa etme hedefine yönelik olarak sürdürüldü.
Bu politikanın en somut örneklerine çalışma yaÅŸamını ilgilendiren yasalarda, saÄŸlık ve eÄŸitim alanındaki düzenlemelerde, özellikle kadına yönelik ÅŸiddet ve kadın cinayetlerine iliÅŸkin hukuksal metinlerde tanık olduk. Kadın cinayetlerinde hakim karşısına kravatla çıkılmasının, “ya benim ya kara toprağın” denilmesinin, mini etekle tahrik olunmasının ve tecavüz edilmesinin haksız- hukuksuz bir ÅŸekilde ceza indirimi ya da cezasızlıkla sonuçlandırıldığının sayısız örnekleriyle karşılaÅŸtık. Cennetin anaların ayaklarının altında olduÄŸunu her fırsatta vaaz eden bu söylem, adında kadın kavramının geçmesine bile tahammül gösteremeyen Bakanlığın geçtiÄŸimiz günlerde kamuoyunda gündeme gelen “BoÅŸanma Komisyonu” raporlarında, kadının doÄŸurduÄŸu çocuk üzerindeki velayetini kaldırmaya dönük teklifiyle aslında anneliÄŸe iliÅŸkin ne kadar cüretkar olabildiÄŸini dile getirmiÅŸ oldu. Aynı rapor, kız çocuklarının tecavüzcüyle evlendirilmesi gibi korkunç bir öneriyle “mutlu evlilik” kisvesi altında evlilik yaşını yasa ve ahlak dışı bir ÅŸekilde 15’e indirme giriÅŸiminde herhangi bir beis görmedi. “BoÅŸanma Komisyonu” raporunda, tecavüz olaylarında haksız ceza indirimleri yerine yürürlükteki yasaları uygulamak varken insan haklarına aykırı hadım tartışmalarıyla, amaçlanan ÅŸer’i düzenin düÅŸünsel zemini tohumlanmaya çalışılıyor. Söz konusu raporun kamuoyunda gündeme gelmesinin hemen ardından yine devletin yüksek katlarından yükselen “aile planlaması, doÄŸum kontrolü Ä°slama aykırıdır, Peygamberimiz ne dediyse ona uyarız” yönündeki açıklamalar, hedeflenen toplumun kadın bedeni üzerinden nasıl inÅŸa edilmek istendiÄŸinin en somut ifadesi olsa gerektir.
Defalarca aynı bakanlığa getirildiÄŸi için artık çiçeÄŸi burnunda diyemeyeceÄŸimiz SaÄŸlık Bakanı’nın, konuya iliÅŸkin açıklamasında fırsattan istifade TTB’yi cehaletle suçlarken, “artık aile planlaması, doÄŸum kontrolü kavramlarının tarihe karıştığını, moda terimin üreme saÄŸlığı olduÄŸunu” dillendirmesi ise kimin açıklamasını eleÅŸtirdiÄŸi, polemikte nerede durduÄŸu konusunda soru iÅŸaretleri yaratacak niteliktedir. Bu noktada cehaletle suçladığı TTB’nin Kadın Kolu tarafından konunun bilimsel ve hukuksal baÄŸlamda aslının ne olduÄŸuna iliÅŸkin bir açıklama yapmak boynumuzun borcu olmuÅŸtur. Buyrun;
Ä°stenmeyen gebelikler kadın ve erkek iliÅŸkilerinin tarihi kadar eskidir. Yüzyıllardır sürdürülen insan hakları ve kadın hakları mücadeleleri, insanların birey olarak temel haklarını ve kadın haklarını bir dizi uluslar arası sözleÅŸme ve ulusal yasal düzenlemelerle güvence altına almıştır. 1948 tarihli Ä°nsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 25. Maddesi, koruyucu, tedavi edici ve esenlendirici hizmetleri içeren saÄŸlığın bireyler için bir hak, Türkiye’nin de içinde bulunduÄŸu taraf devletler için bir yükümlülük olduÄŸunu dile getirmektedir. Siyasal baÄŸlayıcılığı olan ve taraf ülke anayasalarında yer alan bildirgenin bu içeriÄŸi, sosyal devlet paradigması çerçevesinde ülkemizde de Anayasa’nın 56. Maddesinde yasal güvence altına alınmıştır. Benzer olarak Anayasa'nın 41. Maddesi de; "Devlet, ailenin huzur ve refahı ile, özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öÄŸretimi ile uygulanmasını saÄŸlamak için gerekli tedbirleri alır, teÅŸkilatı kurar" ÅŸeklinde düzenlenmiÅŸtir. Çetin tartışmalar sonrasında 1983 yılında kabul edilen Nüfus Planlaması Kanununda, bireylerin istedikleri sayıda ve istedikleri zaman çocuk sahibi olmaları dile getirilmiÅŸ, ardından yürürlüÄŸe giren Rahim Tahliyesi ve Sterilizasyon Hizmetlerinin Yürütülmesi ve Denetlenmesine Ä°liÅŸkin Tüzük ile isteÄŸe baÄŸlı kürtajın uygulanması koÅŸulları hükme baÄŸlanmıştır.
Tüm dünyada 1990'lara kadar geçerli olan ve sadece doÄŸurgan çaÄŸdaki kadına odaklanan "aile planlaması" yaklaşımı, 1994'te toplanan Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı'nda (ICPD) terk edilmiÅŸ ve yerine aile planlaması/doÄŸum kontrolünü de içeren çok kapsamlı bir yaklaşım olarak “üreme saÄŸlığı” kavramı tanımlanmıştır. Üreme ve cinsel haklara iliÅŸkin olan ICPD kodları, bireylerin yaÅŸama hakkı baÅŸta olmak üzere, saÄŸlık bakımı alma ve saÄŸlığın korunması, eÅŸitlik, özgürlük, mahremiyet, evlenme ve aile kurmada seçim yapma haklarını dile getirmesinin yanı sıra “çocuk sahibi olup olmama veya ne zaman olacağına karar verme hakkı” konusunu da ayrıntılı olarak ÅŸu ÅŸekilde ele almıştır;
Her insan güvenilir ve etkin aile planlaması yöntemlerine ulaÅŸma hakkına sahiptir.Kadın ya da erkek her insan, istediÄŸi çocuk sayısını belirleme ve hangi aralıklarla çocuk sahibi olacağına karar verme hakkına sahiptir.Çocuk sayısına özgürce ve sorumluluklar göz önünde bulundurularak karar verilmelidir.Çocukların yaÅŸam kalitesi için en iyi yaÅŸam koÅŸullarının saÄŸlanması düÅŸünülmelidir
Öte yandan biyoloji ve tıbbın uygulanmasına iliÅŸkin Biyotıp SözleÅŸmesi (1997), tıbbi uygulamaların insan onurunu koruma ve adalet ilkeleri temelinde, insan hakları ve kadın hakları düzenlemeleriyle uyumlu olarak yürütülmesini konu edinmektedir. Türkiye Devletinin de imzaladığı bu sözleÅŸme, insanların kendi bedenleri üzerindeki her kararının kiÅŸinin özgür iradesine dayandırılmasını esas almaktadır.
TTB Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu